“Malum olduğu üzere 10.01.2013 tarihli ve 28524 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Gümrük İşlemlerinin Kolaylaştırılması Yönetmeliği (revize 21.05.2014/29006) ile ülkemizde tatbik edilen bazı gümrük işlemlerine devrim niteliğinde düzenlemeler getirilmişti. Dönemin Gümrük ve Ticaret Bakanı Sn. Hayati Yazıcı, bu yönetmelikle hayata geçirilecek olan kolaylaştırmaya yönelik düzenlemeleri, yönetmeliğin yürürlüğe girmesinin hemen arefesinde umuma açık bir toplantıda kamuoyuna bizzat sunmuştu. Sunumda anlatılanlar benim de aralarında bulunduğum tüm izleyicilere "bunlar gerçekten de olacak mı" dedirtmiş ve hayretle karışık bir heyecanla karşılanmıştı.
Anlatılanlar sektörümüz açısından gerçekten de tam bir devrim niteliğindeydi. Açıkca diyebilirim ki 40 yıla yaklaşan meslek hayatımda işimizin gümrük ayağını ilgilendiren yönü ile bu derece radikal yeniliklerden bahsedildiğine ilk kez şahit olmuştum. Ömrümüz boyunca imrenerek izlediğimiz Avrupa ülkelerindeki tatbikatla bire bir benzeşen bir takım düzenlemelerin müjdesi verilmişti.
Yönetmelik yayımlanıp resmen yürürlüğe girdiğinde yaptığımız inceleme neticesinde konunun ana hatlarını daha iyi kavradık. Mevzuat detayına girmeden kısaca özetleyecek olursak:
1. Yönetmeliğin koyduğu şartları sağladığı takdirde talep eden kuruluşlara "Yetkilendirilmiş Yükümlü" tabir edilen ayrıcalıklı bir statü tanınabiliyor (bir nevi “güvenilir mükellef”).
2. Bu statüye hak kazanan kuruluşlara bazı gümrük işlemlerini kendilerine ait sahalarda kendi kadroları ile icra etme yetkisi verilebiliyor (Yerinde Gümrükleme, İzinli Gönderici/Alıcı).
Belirttiğimiz 2. hususu biraz açacak olursak; Yetkilendirilmiş Yükümlü - ki bunun mesela AB'den aşina olduğumuz İngilizce karşılığı AEO (Authorized Economic Operator) oluyor - statüsüne hak kazanmış bir kuruluş ihracat/ithalat yapıyorsa, malını sürecin her aşamasında kendi tesislerindeki özel sahasında muhafaza edebiliyor ve bununla ilgili tüm işlemleri bağlı bulunduğu gümrük makamına elektronik ortamda sunabiliyor (nakil aracının yurt dışına sevki ya da yurt dışından varışı dahil). Bu statüdeki kuruluş eğer bir uluslararası nakliyeci ise aynı işlemlerin kendi üzerine düşen kısmını tamamen kendi güvenli sahasında gerçekleştirebiliyor, uzatmadan sözün özüne gelecek olursak şu meşhur "mühürü" kendi tesisinde kendisi takıp kendisi sökebiliyor. Bu son söylediğim, konuyu meslekdaşlara sayfalar dolusu yazıdan daha iyi anlatmış olur sanıyorum.
Pekiyi de, böyle olabilmek için ne gerekiyor? Hemen gene kısaca özetleyelim:
1. Kuruluş iştirakçileri ve yöneticilerinin temiz adli sicilleri
2. Mali ve fiziki yeterlilik
3. ISO 9001 ve ISO 27001 belgeli kalite seviyesi
Yukarıdaki koşulları tevsik eden ayrıntılı eklerle birlikte yapılan başvuru uygun görüldüğünde başvuru sahibi kuruluş, bakanlık müfettişleri tarafından kapsamlı bir teftişe tabi tutuluyor (ki temsil ettiğim firmanın YY/İG sürecini yöneten kişi olarak tecrübeye istinaden işin en çetin kısmının bu teftiş olduğunu ifade edebilirim) ve neticesinde tanzim edilen rapor GTB Risk Yönetimi ve Kontrol Genel Müdürlüğü'ne sunuluyor. Makamın onayı ve talimatı ile ilgili bölge gümrük müdürlüğünce Yetkilendirilmiş Yükümlü ve talep edilen ek sertifikalar tanzim edilip mükellefe teslim ediliyor.
Başvuru öncesinde aranan şartları yerine getirecek ortamı oluşturmak için aylarca sürebilecek bir ön çalışma gerekiyor. Öte yandan sertifikanın kendisi bedelsiz olsa bile (bu da ayrı bir ironi, taşımacılık yetki belgelerinin fahiş bedellerini düşünecek olursak bu derece kıymetli ve prestijli bir belgenin - şimdilik!!! - ücretsiz verilmesi...) buna hak kazanmak için kuruluş içerisinde yapılması gereken düzenlemelerin bir maliyeti olacağı açıktır. Bu kapsamda bir girişimde bulunacak firmaların ISO 9001 kalite belgesine zaten daha önceden de sahip olduğunu varsayarsak, başvurunun diğer bir "olmazsa olmazı" olan ISO 27001 Bilgi Güvenliği Yönetim Sistemi kalite belgesini Bakanlıkça akredite olan bir kuruluştan almanın yolu, yüksek vasıflı IT altyapısı, donanımı ve uzman kadrosuna sahip olmaktan geçiyor. Yönetmelik konusu malların muhafaza edileceği bir sahanın usülüne uygun tesis edilmesi ve donatılması da - eğer halen mevcut değilse - diğer bir maliyet faktörü.
İşin nazari kısmını bu şekilde özetledikten sonra icraata bakacak olursak; ülkemizde şu an itibarı ile AEO statüsüne hak kazanmış olan 24 özel sektör kuruluşu bulunuyor. Bunlardan 9 tanesi uluslararası nakliye ve lojistik ile iştigal eden firmalar. Bu 9 firmadan 7 tanesi aynı zamanda İzinli Gönderici statüsünde, yani ihracat taşımalarının tüm işlemlerini kendi tesislerinde gerçekleştirme yetkisine sahipler. Dış ticaretle iştigal eden firmalara baktığımızda ise 7 kuruluşun İhracatta Yerinde Gümrükleme, bunlardan 2 tanesinin de aynı zamanda İthalatta Yerinde Gümrükleme iznini almış olduklarını görüyoruz. Tüm bunların dışında 3 firma daha var ki, isim ve izin kapsamlarını saklı tutmuşlar. Kim olduklarını, ne iş yaptıklarını bilemiyoruz. İzinli Alıcı statüsünde şimdilik verilmiş bir izin yok. Talep olduğunu da sanmıyorum. O işe soyunacak bir lojistikçinin (ön koşullardan bir tanesi 1 milyon Euro nakit teminat!!!) zaten hali hazırda kendi antreposunu işletiyor olduğunu tahmin etmek zor değil.
Görüldüğü gibi, icraat henüz emekleme aşamasında. Sektörümüz açısından bakacak olursak ithalat ayağı şimdilik yok. İhracat ayağında ise - gene şimdilik diyelim - önemli bir sınırlama var. Yönetmelik, dahilde işleme rejimine tabi malların ihracatını uygulama dışı tutmamakla beraber sadece Yerinde Gümrükleme izni olan ihracatçının malı ile sınırlandırıyor. Yani yukarıda da saydığımız gibi şimdilik sadece 7 firmanın malları. Sektörümüz açısından yönetmeliğin bu şekli ile dahilde işleme rejimine tabi malları pratikte kapsam dışı bıraktığını söyleyebiliriz. Bu rejimdeki ihracatın genel ihracatımızın kabaca %70'ini oluşturduğunu göz önüne alacak olursak, az önce emekleme aşaması derken neyi kastettiğimiz daha iyi anlaşılır.
2013 yılının en başında yasallaşan bir sürecin 3 yıldan fazla bir zaman sonra bile hala 7 lojistikçi ve dış ticareti olan birkaç müteşebbis ile sınırlı kalmış olması işin diğer bir ilginç yönü. 7 lojistikçinin 3 tanesi 2013, 1 tanesi de 2014 yılında YY/İG sertifikası alabilmiş. 2015 tarihli tek bir sertifika yok. 2016'nın ise henüz ilk çeyreğinde 3 firma birden statüye hak kazanmış. Neden? Tamam, tabir caizse her babayiğidin harcı değil, o ayrı bir konu. Fakat 2014 tarihli bir başvuru 2016 yılının Şubat ayında neticelenmişse, bu da iç siyasetteki çalkantıların nelere mal olduğunun çok net diğer bir göstergesidir. Umarım değerlendirme bekleyen tüm başvuruların neticelendirilmesi bu yıl başlangıcı itibarı ile tekrar kazanılan ivmeyle devam eder.
Yönetmeliğin hızla olgunlaştırılmasını, kapsamının genişletilmesini, uygulamaların bir an önce emekleme döneminden çıkıp 2023 hedeflerine koşar adım öncülük etmesini candan diliyorum. Sektörümüz buna rağbet ve teveccüh etmeli, sahip çıkmalı, bu "devrimi" daim kılmak için tüm sivil ağırlığını koymalı ve fırsattan istifade ederek kendi çıtasını kendisi yükseltmelidir.”
Hilal Trans Genel Müdür Yardımcısı Onur Dal
Editör: TE Bilisim